SHORT TERM 12 - HAYATA TUTUNMAYA ÇALIŞAN AHTAPOTLAR

 

  Problemli çocukların kaldığı bir merkezde geçiyor Short Term 12. Duygusal ve fiziksel acılarını taşıyan bu çocuklarla ilgilenen Grace ve Mason hem ev arkadaşıdır hem de sevgilidir. İşlerini severek yapan çiftimizin özel hayatları ise garip bir fırtına öncesi sessizlik&gerginlik girdabının içinde gibidir. Merkeze yeni gelen küfürbaz hırçın kız Jayden sayesinde Grace kendisi ile yüzleşiyor ve olaylar gelişiyor.

  Bağımsız film kategorisinde değerlendirilen filmimiz katıldığı festivallerden de eli boş dönmemiş. Yayınlandığı tarihte çok da popüler olmayan oyunculardan bir kadro ile çekilmiş olması da filmin yararına olmuş. Brie Larson da Rami Malek de sonrasında zaten yürüdü gitti.

  Yönetmen sade senaryosunu olağan üstü seviyede bir samimiyetle yansıtmış. İçerisindeki yan hikayeleri düşündüğümüzde filmin dram şölenine dönmemesi tamamen yönetmenin ustalığı ve de eseri. Buna oyunculuklar da eklendiğinde karşımızda 96 dakikalık tatlı bir seyirlik çıkmış.

  Tatlı bir seyirlik derken tabi ki film toz pembe asla değil. Hatta çok acı noktalara da parmak basıyor. Çok detaya inmeden (spoiler vermek istemediğim ilk film olabilir yazdığım. Çünkü çoğu insanın bu filmi kaçırdığının, henüz izlemediğini tahmin ediyorum) yazıyorum. Merkeze yeni gelen Jayden sayesinde geçmişi ile yüzleşen Grace’in trajik hikayesi, annesinden gördüğü sevgisizlik ile parçalanan Marcus ve niceleri. Burada filmin samimiyeti ön plana çıkıp drama boğulmamızı engelliyor. Bize bazı şeyleri kalbimizi kırmadan nazikçe hatırlatıyor belki bir tık da kırıyor. Biz yaşamak ve mutluluk için çabalarken bu merkezde hayatta kalmaya çalışan çocuklar var. Hatta kimi zaman hayatta kalmayı istemeyenler. Bu çocuklar kalplerini, ruhlarını kemiren onca acı içinde nasıl hayata tutunuyor diye de düşüncelere itiyor bizi. Sorunun cevabı çok basit, saf koşulsuz sevgi. Ne kadar acı şeyler de yaşasak, dağılsak savrulsak da aradığımız şey anlaşılmak ve sevginin içinde kaybolmak. Mutlu bir gelecek kovalamak için yapmamız gereken ilk şey belki de geçmişi ve kendimizi olduğumuz gibi kabul edip yola öyle devam etmek. Kişisel cehennemi içinde yitip gitmek yerine bir şeylere tutunmak lazım. Film bitip yazılar aktığında hissettiğim ilk duygu da umut oldu. Kanayan yaralar kaçarak kapanmaz bu zor da olsa yapılması gereken bir eylem. Bunu yapabilen insan da en cesur insandır benim nazarımda. Dert yarıştırarak, empatiden uzak sohbetler ile zamanımızı tüketerek çözülmez bazı şeyler. Gecenin en karanlık anında kendimizle kaldığımızda tüm bunlar beyhude çünkü. Huzura ve mutluluğa giden yol cesurların yolu. Burada da baz almamız gereken kişi Grace oluyor. Buradan Brie Larson’a oyunculuğunun harikalığı için şükranlarımı sunuyorum.

   Filmin kendi adıma en akılda kalan kısmı genç Marcus’un duygularını yaptığı rap ile yansıttığı anlar ve Jayden’in Grace’e kendi yazdığı trajik hikayeyi okuduğu kısım.  Hikâyeyi aşağıya bırakıyorum ve yazıyı sonlandırıyorum.

   Benliğinin ürün ağacında kalp ve ruh bulunalar için…

 

Bir varmış bir yokmuş.

Okyanus yüzeyinin millerce altında Nina adında genç bir ahtapot yaşarmış. Nina, zamanının çoğunu taşlardan ve deniz kabuklarından garip şeyler yaparak geçirirmiş. Çok mutluymuş ama çok yalnızmış. Sonra bir pazartesi günü bir köpekbalığı gelmiş.

“Adın ne senin?” demiş köpekbalığı.

“Nina” diye yanıtlamış o da.

 “Arkadaşım olmak ister misin?” demiş köpekbalığı.

 “Tamam, ne yapmam gerekiyor?” demiş Nina.

“Kollarından birini yememe izin verir misin?”

Nina’nın daha önce hiç arkadaşı olmadığından, acaba bu, arkadaş olmak için yapılması gerekenlerden mi diye düşünmüş. Sekiz koluna bakmış ve bir tanesinden vazgeçmenin çok da kötü olmayacağına karar vermiş. Bir kolunu yeni ve harika arkadaşına bağışlamış. O hafta Nina ile köpekbalığı her gün birlikte oynamış, mağaralar keşfetmişler, kumdan kaleler yapmışlar, çok çok hızlı yüzmüşler ve her gece köpekbalığı acıktığında Nina, yemesi için bir kolunu daha vermiş.

Pazar günü, tüm gün oynadıktan sonra köpekbalığı Nina’ya çok aç olduğunu söylemiş.

“Anlamıyorum. ” demiş Nina.

“Altı kolumu çoktan verdim, şimdi bir tane daha mı istiyorsun?”

 Köpekbalığı ona arkadaşça bir tebessümle bakmış ve “bir tanesini istemiyorum” demiş. “Bu sefer hepsini istiyorum. ”

“Ama neden?” diye sormuş Nina.

 Köpekbalığı da, “Çünkü arkadaşlar birbirleri için böyle yaparlar. ” diye yanıt vermiş.

  Köpekbalığı yemeğini bitirdiğinde çok üzgün ve yalnız hissetmiş. Birlikte mağaralar keşfedeceği, kumdan kaleler yapacağı, çok çok hızlı yüzeceği birine sahip olmayı özlemiş. Nina’yı çok özlemiş, bu yüzden başka bir arkadaş bulmak için çok hızlı yüzmüş.”

 

 

 

 

Yorumlar