BİR İNTİKAM TRAGEDYASI : THE KILLING OF A SACRED DEER

Yunan mitolojisinde nice trajedi; nice epik destan vardır. Değişmeyen şeylerin başında da göze – göz,
kana-kan adalet sistemi bulunur, eski korku antolojilerindeki gibi sonu trajik ve epik olur.
Agammenon, Artemis’in geyiği yanlışlıkla öldürdüğünde ; Artemis’in onu affı için tek şartı,
Agammenon’un kendi kızını bizzat kendini öldürmesiydi.



2017 yılında Cannes Film Festivali’ne damga vuran bu film de adını ve konusunu bu tragedyadan
alıyor.
Collin Farrel ve Nicole Kidman’a sapık-o.çocuğu-hasta piç görünümlü Barry Keoghan eşlik ediyor. Bu
filmi ilk kez sinemada önce izlemiştim, evde izleyişimde daha da hoşuma gitti. Yeni detaylar çarptı
yüzüme.

Spoiler şu bu hiçbir şekilde umursamadan başlıyorum.

Filmin ana karakter Steven isimli bir doktor, eşi de göz doktoru, mutlu aile , 2 çocuk, aile arabası,
büyük ev, sakin hayat döngüsüne sahip bir “Amerikan Rüyası”.

Stevie alkol geçmişi olan bir tip, bir gün ameliyatta hastası ölüyor ve Steven merhum hastanın oğlu
Martin’e maddi manevi yardıma başlıyor ama suçluluk duygusu bu desteği bokunun çıkması ile
sonuçlanıyor.



Martin aileye tam anlamıyla giriyor sanki onlardan birisiymiş gibi. Bir süre sonra çocuklar amansız bir
hastalığa yakalanıyor, Steven her yolu deniyor, her test her doktor vs vs. Ama tek yol Martin’in
mitolojik isteği; “ya aileden birini öldür yoksa hepsi ölür” tarzı.
Bu trajedinin sonu vurucu bir şekilde sonlanıyor, ”yenisini yaparız.” gibi ultra soğuk ve vurucu bir
cümle ile taçlanan bu final sizi etkilenmekten öte duygulara savuruyor.
Filmimiz asla hiçbir şeyi tam anlamıyla açıklamıyor. Martin Tanrı mı? Büyücü mü? Kim? Bunların
cevabı bize bırakılsa da sayısız gönderme sebepli supernatural güce sahip fantastik bir şerefsiz
olduğunu söyleyebiliriz Martin’in.

Filmin bana sorgulattığı şey ise; insanoğlunun suçluluk psikolojisinde iken yaptıkları çok garip, ama
çok da normal. Herkes sorumluluktan kaçmak ister, bu ironik bir zorunluktur hayata dair.
Filmi herkese (metafor seven – mitolojik hikayelere tutkun kişilere özellikle) önerebilirim.
Filmin kendi adıma en tekinsiz kısmı ile yazımı sonlandırıyorum. Cerrah olan bir insanın seksüel
fantezisinin ölü gibi yatan eşi olması ve buna karşı olan heyecanı çok tekinsiz ve çarpıcı. Filmin geri
kalanı gibi.



The Killing of A Sacred Deer, Lanthimos'un Lobster ve Dogtooth filmleri gibi izlenmeyi ve üzerine
düşünülmeyi hak ediyor.

Yorumlar