Bu filmi yıllar önce lisedeyken izlemiş ve sıfır hatıra ile bomboş kalkmıştım ekran başından, yıllar sonra tekrar izleyince hayran kaldım. Ve aşağıdaki paragraf ile başlayan yazımdan sonra bir kez daha izledim. Hiçbir eylem boşa değildir.
-01.06.2020-
“Yönetmeni Christoffer Boe olan 2003 yapımı bu film” tarzı
klişe bir giriş hakaret olur bu filme. Yazacağım her şey spoiler ve aynı
zamanda da bunun bir önemi yok, o tarz değişik bir film bu.
Film genel hatları ile 4 kişi üzerinden dönüyor. Alex,
nişanlısı Simon ( uzatmalı sevgilisi de olabilir), Aimee ve hafif yaşlı kocası
August.
“Hikayemiz böyle başlıyor ama başlangıcı böyle değil.”
Filmimiz bir sihirbazın illüzyon gösterisi ile başlıyor.
Burada anlatıcının uyarısı çok net , her şey bir kurgu ama siz inanmayı
seçeceksiniz ve bu sizi vuracak.
Filmde ayrı ayrı birçok hikayenin iç içe geçmesi sonucu
oluşmuş bir kurgu izleyiciyi bekliyor. Birden fazla şey düşündürüyor ve
hissettiriyor. Neyin ne olduğunu hiçbir zaman tam olarak anlamıyorsunuz, zaten
anlamaktan çok tadını çıkarmak daha güzel. 3 bilinmeyenli denklemi sarhoş
çözmeye çalışmak gibi.
Alex’in sevgilisi Simon ve rüyasında gördüğü / ilk görüşte
aşık olduğu Aimee’yi aynı oyuncu canlandırıyor. Simon sadık tatlı, Aimee ise
ateş gibi, Alex yanacağını bildiği halde elini uzatmak istiyor.
Filmin sözlük anlamı ise yeniden yapılandırma, bozulanı
onarmak demek. Bunu yapan da Aiime nin yazar kocası, Bir nevi anlatıcı, tanrı
yazar. August hikayeyi her seferinde ufak dokunuşlarla değiştirerek filmin
kurgusundaki güzelliği ve karmaşıklığı sağlıyor. Aldatılan koca da oluyor,
kendi yarattığı Alex i kıskanan bir yazar da ve her bir denemesi ile Alex’in
hayatı daha da değişiyor.
Alex kurguya aşık olan kararsız bir çocuk. Filmin sonunda
Alex Aiime’ yi kurgudan çıkarıp almak istiyor ama içini kemiren soru şu : “Beni
takip ediyor mu ? benimle geliyor mu?” ve bu merakına yenik düşüp arkasına
baktığında Aiime’yi ,ideal aşkını sonsuza dek kaybediyor. Burada yönetmen
mitolojik bir trajediye gönderme yapıyor. Orpheus’un tragedyası şöyledir ki;
“Orpheus ile Eurydike evlidir. Eurydike yılan
sokmasından ölünce, Orpheus ölüler ülkesine gider ve tanrılara yalvarır. Ölüler
ülkesinin tanrısı Hades ile tanrıça Persephone lir çalıp acılı şarkılar
söyleyen Orpheus’u duyar ve dönüp arkalarına bakmamaları koşuluyla Eurydike’yi
bırakmayı kabul ederler. Ancak Orpheus merakına yenilir ve Eurydike geliyor mu
diye bakar. O anda genç kadın kaybolur. Orpheus ise aşkından derbeder olur.”
Filmin sonunda anlatıcı
yine hatırlatıyor ve vurucu sonu yapıyor.
Her şeyin sadece bir
kurgu olduğunu bilirsiniz, yine de acıtır..
Eminim ki her izlediğimde
farklı bir nokta bulacağım ve 2 3 kere daha izlemek istediğim bir film bu.
Kalabalık insanlar içinde bir toplantı odasında bu kadar toparlayabiliyorum
düşüncelerimi.
Yarattığı duygu çok
tuhaf ve güzel, bazen birisi ile tanışırsınız, işyerinde ,sinemada, vapurda vs
vs ve bunun adı aşk olmaz zorunda da değil ve bir his vardır. “Ben bu insanı
tanıyorum”, o daha önce sanki ortak bi bellek ve paylaşıma sahip olmuşsunuz
hissi o enerji, bana bunları anımsattı.
Size önerim bu filmi tek
başınıza izleyip sonrasında izlemiş bir arkadaşınızla oturun konuşun. Ve
sonrasında birlikte bir daha izleyin ve tekrar konuşun üstüne.
Bana bu filmi 13 yıl
sonra tekrar izleme tavsiyesi veren insana özel olarak teşekkür ediyorum ve
Fight Club daki bir tirad ile bitiriyorum, hepimiz biraz Alex iz aslında
tamamlanmışlıktan korkan.
Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne
olur, Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım, Hiçbir zaman kusursuz olmayayım.
Kurtar beni Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar.
alexin arkasına bakıp kızın kaybolması, ilizyondan şüphe duyduğun an sihir özelliği gider.
YanıtlaSil