We Need To Talk About Kevin – Kötü Tohum ve Freudyen Yaklaşımlar



2011 yapımı filmin yönetmeni Lynne Ramsay, başrollerde de Tilda Swinton ve parlayan yıldız Ezra Miller var, ikisi filmi sırtlıyor dersek en klişe ama en doğru tabir olur.




Çocukken, hatta henüz bebekken yaşadıklarımızın ilerideki yaşantımıza ışık tutacağı ve hareketlerimizi şekillendireceğini söyleyen birçok psikolojik kuram vardır. Freud’un fitilini ateşlediği “klasik psikanaliz” ve sonrasındaki yapılan psikolojik analizler sonucu, genç yaşta alınan ruh yaralanmalarının ileride büyük etkileri olabilmektedir. Her şeyde Star Wars örneği verme hastalığımın sonucu, melek gibi bir çocuk olan Anakin Skywalker’ı burada örnek gösterebilirim. Bir köle olarak; ailesi ve en yakın arkadaşı olan annesinden erken yaşta ayrı kalmak zorunda kalan Anakin’in en büyük travma sebeplerinden biri bu özlem ve sonrasında annesinin ölümünden duyduğu suçluluk idi. Çocuk yaştaki oluşan karanlık filizler ileride ağacı içinden yakıyor.


Eva cool ve özgür ruhlu bir sanatçı, henüz hazır olmadığı bir hamilelik sürecine giriyor. Stresi ve donukluğu ekrandan evimize damlayacak kadar yoğun. Hamile kadınların gittiği “Anneliğe Giriş 101” tadındaki bir kursta/derste diğer annelerin mutluluğu ve heyecanı yanında Eva’nın gözlerinden “benim burada ne işim var” okunuyor. Büyük bir toplum baskısı ve dayatması olan çocuk yapma zorunluluğu, hamileysen sevinçten takla atma baskısı Eva’yı eziyor. Tilda Swinton soğuk yüz hatları ve başarılı oyunculuğuyla bu sahneleri birkaç seviye daha yukarı taşımış.

Eva ile Kevin arasındaki gerilim bebeklik zamanından itibaren başlıyor. Eva’nın emzirmeme(emzirememe) durumu bu gerginliğin ilk adımı oluyor, çoğu psikoloğa göre bu tür durumlar anne ve çocuk arasında bir bilinçdışı bir duvar örebiliyor. Temeli zayıf olan bina er ya da geç çökmeye mahkumdur.




Eva’nın hazır olmadığı hamilelik ve oğlunu benimseyemediği gerçeği her an zihninde. Ve bunu istemsiz de olsa sürekli Kevin’a karşı gösteriyor.
Kevin’ın sürekli ağlayan bir bebek oluşu, annesinin komutlarına uymayışı, 3 yaşına dek konuşmaması, bez kullanma ihtiyacını ortalamanın üstü yaşlara taşıması vs vs diye uzayan durumlar ile bir nevi annesini cezalandırıyor. Babasının yanında örnek çocuk olurken annesinin yanında küçük bir iblis rolüne bürünüyor. Eva, Kevin’ın kolunu yanlışlıkla kırdığında çocuğun yüzünde oluşan gülümseme hem sosyopatlığına hem de annesi ile kurabildiği ilk bağa olabilir. Hapishane görüşmelerinde Kevin’a göre bu annesinin yaptığı en dürüst hareket. Babasına yalan söyleyerek annesini korusa da ilerde bunu annesine karşı şantaj malzemesi olarak kullanıyor.

Eva’nın ikinci hamileliği sonrası Kevin’ın davranışları daha tekinsiz ve saldırgan bir hal alıyor. Kevin’ın lise çağına geldiğimizde bakışlarından akan nefret ekrandan dokunacağımız boyutta oluyor. Annesinin yanlışlıkla banyonun kapısını açtığı sahnede mastürbasyonunu bölmediği gibi annesinin gözlerinin içine bakarak nefretle karışık alay ile devam ediyor. Kardeşinin yanlışlıkla (büyük ihtimal değil) gözünü yaralayıp kör kalmasına sebep olduğu halde ertesi gün bu durumu asla umursamıyor. Sanki kardeşinin oyuncağı kaybolmuş da yenisi alınır gibi.

Çocuğun bu tutumlarında ve artan şiddet eğilimlerinde babası Franklin’in de etkisi oldukça büyük. Eve geldiğinde oğlu ile oyun oynayıp, masadan kalkarken saçını okşamayı babalığın tek görevleri sanıyor. Filmden sonra adını bile hatırlamakta zorlanacağınız bir figür.

Filmde kronolojik sıralama sürekli gel git halinde. Okuldaki katliamın öncesinde ve sonrasında olan olaylar hep birbirini tamamlar halde. Hapishane görüşmelerindeki sessizlikler ve Eva’nın majör depresyonunun etkilerini izlerken oyunculuğun sese ve kelimelere bağlı olmadan da harika olabileceğini kanıtlar cinsten.


Filmin rengi ne diye soracak olsalar izleyen insanların %96,66 gibi bir bölümü “kırmızı” der. Eva’nın evine atılan kırmızı boyaları temizlerken ki hali ile adeta geçmişini silmeye çalışıyor. 





 Film, Freud’un “Psiko-analitik Gelişim Kuramı” temelinde yapılmış. Bir çocuğun gelişimdeki en önemli dönemler olan oral, anal ve fallik dönemlerine detaylı bir bakış açısı ile yaklaşılmış. Ezra Miller ve Swinton’ın oyunculuklarını anlatacak tabir sayısız olmakla birlikte dış görünüşlerindeki soğukluk ile de rollerine cuk oturmuşlar.


Çocuk yapmak bir zorunluluk değildir ve bu ağırlığı herkes kaldıramaz, toplumdaki çağ dışı baskılar yüzünden hazır olmadığı belki de istemediği halde insanlar bu yükün ağrılığında eziliyor. Başlangıcı kötü olan bir süreçte kötü olarak doğmuş bir çocuğu doğru büyüterek topluma kazandırmak da ne kadar doğru bilemiyor.

İyi seyirler, her yetişkinin izlemesi gerek diye düşünüyorum. Yazıyı Kevin’ın vurucu sözüyle sonlandırıyorum.

Bir şeye sırf alıştın diye onu seviyor olman gerekmez. Mesela sen bana alışıksın.”







Yorumlar