DRUK - Kadim Zamanlar ve Beyhude Vakitler

   Oscar ödülü de almış Druk(Another Round), kanlarındaki alkol miktarını belli bir seviyede tutarak hayatlarını değiştirmeye çalışan dört lise öğretmeni yakın arkadaşı konu alıyor. Hayatlarını değiştirmekten ziyade içlerindeki korkunç boşluğu doldurup bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyorlar.

Finn Skarderud kaleme almış olduğu bir önsözde insan kanında alkol seviyesinin belli bir miktarda olmasıyla yaratıcılığının ve işlevselliğinin artacağına dair olan fikirlerini dile getiriyor. “Skarderud Teoremi” diye anılsa da teoremden ziyade bu bir yorum sadece.

  Filmdeki dört arkadaş tarih, beden eğitimi, müzik ve felsefe öğretmeni ve her biri de bir hayli sıkıcı. Hikâyenin temelinde ise cool oyuncu Mads Mikkelsen’ın canlandırdığı Martin var. Sıkıcı ve geçmişe duyduğu özlem ile yaşayan bir tip. Ailesinin ve öğrencilerinin sallamadığı, kendi içinde sıkışmış bir tip Martin. Kareli gömleği ve tekdüze hayatı onu boğuyor, eminim ki her gün aynı günü yaşamaktan da iğreniyor ve Dante’nin cehennem tasvirindeki kelimelerin her bir harfi ruhuna ilmek ilmek işleniyor. Karısı onu az görebilmek adına iş düzenini ayarlıyor. Öylesine bitik bir hayat.

  Bir gün aralarından birinin doğum gününde Finn Skarderud’un alkol ve mutluluk-yaratıcılık arasındaki kurduğu bağdan söz açılıyor ve bu dört arkadaş bunu denemeye başlıyorlar. İlk başlarda her şey mükemmel gidiyor. Martin tarihi anlatmıyor sanki yeniden yazıyor, diğer kankileri de kez derslerinde başarılı oluyor. Okul takımını yöneten Tommy takımıyla bütün oluyor. Peter yönettiği koro ile epik ritimler yakalıyor, Nikolaj ise milattan önce yaşamış yunan felsefecilerin ruhunu içinde hissedip felsefi aforizmalar kusuyor.



  Tabi ki her şey böyle dört dörtlük ilerleyemiyor. Bir yerden sonra sabit tutmakta hem fikir oldukları miktar yetmeyince miktarı iki katına çıkarıyorlar. Bunun sonucu da alkolizm ve çeşitli sorunlara yol açıyor. Hayat kalitelerindeki bu düşüş nedeniyle hemen hepsi bu durumdan kurtulmak için çabalıyor ve kısmen başarıyorlar da. Aralarından biri hariç elbet. En boş vermiş, en umursamaz gözüken Tommy. Tommy’nin trajik ölümü burada da filmin tadını acı-tatlı sosa çeviren bir etmen. Tommy esasen varoluşsal acılar çekiyor, yalnızlığını anlamlandıramıyor, kimseye derdini anlatamıyor. İçten içe tükenen bir ruh kendini öldürdükten sonra bedenin bu kararı uygulamaya alması kaçınılmaz zaten. En çok gülen en mutlu diye bir hipotez yok ne yazık ki bu dünyada. Tommy’nin sevimli öğrenicisinin (gözlüklü çocuk) tabutuna bıraktığı çiçek de sanırım filmin duygusal açıdan en vurucu anı. Bunun ardından filmin finalindeki dans sekansı da duygularımızı dalgalandırıp filmi zirvede bitiriyor. Eğer Tommy cennetinden izliyorsa eminim ki Martin’in dansını izlerken kuzu kulağı kokteylini yudumlamıştır.

  Filmin çekimlerinden dört gün önce yönetmenin kızı trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Filmin sonundaki “For Ida” yazısı onun için. Bu da üzücü bir detay film adına.

Druk, izledikten sonra da kalbinizde pamuk şeker ile sert bir kokteylin karışımı gibi bir iz bırakacak. Hayatın anlamı üzerinde milyonlarca cümle kurulabilecek kadar karmaşık ve subjektif ama bana kalırsa anlardan zevk alabilmek, ruhunuzun kanatları yanan mitolojik bir kartal gibi uçabilmesi. Bunun bir formülü yok, bulabilen de yok sanırım.

  Güzel rüyaların görülüp sabahına rüyanın devam edeceği günler için..

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder