CHEMICAL HEARTS - ILIKTIME SADNESS

monstruo de las galletas



  “İnsan en çok ergenlik döneminde yaşadığını hisseder, beyninize hayatınızı upuzun bir hikayeye dönüştürecek kimyasallar hücum eder.” gibi cümlelerin güzel görsellerle sunulduğu güzel bir film Chemical Hearts.



   17 yaşında lise hayatının son yılına başlayan Henry’nin en büyük hayali ileride yazar olmak. Ama bunun için kayda değer bir hayat yaşamadığını düşünüyor. Gevşek kılıklı ebeveynleri ve sevgilisinden ayrıldığı için paso iç kıyan ablası ile yaşıyor, yaşadığı ev tam anlamıyla bir “Musmutlu Amerikan Ailesi” evi. Aynı zamanda da tam bir aşk savaşçısı, aşkı arayan bir şövalye. “Bu yaşımda niye aşık olmadım ben lanet olsun” triplerinde.

   Tabi belasını da tez vakitte buluyor okula yeni başlayan Grace ile. Kıza hızlıdan yükselen Henry hızlandırılmış bir aşık olma sürecine sürüklenir. Grace ise 6 ay önce bir trafik kazası sonucu dizi parçalandığı için sakat kalmış ve aynı zamanda da o kazada sevgilisini kaybetmiştir. Henry ile ilişkilerindeki engeller, ölü bir eski sevgili ve kızımızın aşırı sert duygusal iniş çıkışlarıdır.

   Henry o kadar çok aşık olur ki kıza, bu büyük aşkıyla her şeyi düzeltebileceğini düşünür ama işler pek beklediği gibi gelişmez. Söyleyebilseydim söylerdim, “Henry” derdim, “hayatın gerçekleri aşktan daha güçlü. Sevmek yetmez bazen.”

 

** Bundan sonrası az spoiler**

 Filmde 17 yaşındaki iki insanın kurmasını beklemeyeceğiniz kadar aforizmalı cümlelerle dolu. “Acıyı çektikten sonra kalan yara izleri bizi yetişkinliğe taşıyan şeylerin ta kendisi.” Gibi diyaloglar gırla gidiyor. Çavdar Tarlasında Çocuklar, Genç Werther’in Acıları gibi kitaplardaki kafası karışmış kişilerle kendini özdeşleştirip, hepsinin de sonunda intihar ettiği paydasında geçen sorgulayıcı diyaloglar insanı sıkmıyor, aksine filmi daha da akıcı hale getiriyor.

  Kızın unutamadığı için hala ölen çocuğun evinde, odasında kalması ve onun eşyalarını giymesi izleyiciyi üzdüğü kadar Henry’nin de vazgeçme eşiği oluyor. Bu işin olurunun olmadığı, sevdiği halde Grace’i salması gerektiğin orada anlıyor. Grace’in Henry ile birlikte oldukları gecenin sabahında onun kollarında ağlaması gibi detaylar da yine iç yakan cinsten.

 Henry aşk acısında bile aforizmaları bırakmıyor ama. “Kalp kırıklığı beyinde fiziksel acıyla aynı bölgeleri tetikliyor. Onun beni terk ettiğini düşündüğümde beynim sinir sistemime sıkıntıda olduğuma dair sinyal gönderiyor. Tansiyonum ve nabzım yükseliyor, göğsüm sancıyor.”

 


  İnsan hayatında birilerini sever, aşık olur, kaybeder ya da kaybetmez, acı çeker, olgunlaşır ve de büyür. Gerçekten sevmek neydi? Ona değer verdiğin için ondan uzaklaşmaktı belki, zamanın iplerini uzaklara salmaktı. Gerçek hayatta yaşıyoruz, sadece duygularımızla yaşayamayız, belli gerçekler var. Duygulara kapılmak zarar getirir kimi zaman. Bencillik pür sevginin içinde yer almaması gereken bir olgu.

  Galaksideki trilyonlarca olay aynı anda oluyor ve kader döngüsünü oluşturuyor. Bu döngüde seviyoruz, yaşıyoruz, ölüyoruz. Duygularımız ve kararlarımız bu kader ağlarını belki sadece püsküllendiriyor. Milyonlarca kez yaşasak aynı hayatı yine aynı kişiyi severiz belki. Ve milyonlarca kez de koparız belki birbirimizden.

   Chemical Hearts, 17 yaşındaki çocukların aşkını irrite etmeden klişeler gömmeden edebi bir dille anlatan akıcı ve güzel bir film.

 

 

Yorumlar