ME BEFORE YOU - WAITING FOR THE MIRACLE

 

  Filmimiz Jojo Moyes’un aynı isimli bestseller kitabından uyarlanmış bir yapım. Zevkine ve bakış açısına çok güvendiğim birisinin uyarısı ile hem filmi ikinci kez izleme fırsatını buldum hem de kitabını almaya karar verdim. “Kitabı daha iyiymiş” miti burada da geçerliymiş.

  Aristokrat bir ailenin çocuğu olan Will bir kaza geçirir ve omuz hizasından aşağısı felçli hale gelir. Şatoda oturan ve epey zengin bir aileye sahip olan Will’in çevresindeki her şey onun hayatını daha kolay idare edebileceği şekilde tasarlamıştır. Hikayemizin diğer kısmında ise yüzünden nur akan, sempatiklik abidesi Lou kaybettiği garsonluk işi yüzünden iş kovalamacalarındandır.


  Tam bu sırada kader Will ile Lou’yu aynı enlem ve boylamda buluşturur. Hayata küsmüş (doğal olarak) Will’in yeni hasta bakıcısı artık bal suratlı Lou’dur. İkilinin arası adım adım ısınmakta, Will’in yüzü gülmeye başlamıştır. Yıllar sonra yüzü gülen Will de, bunun sadece 6 aylık bir iş anlaşması olduğunu düşünen Lou da aşkın içine düşmüştür. Aralarında sorun zengin erkek-fakir kız klişesinden çok uzakta, Will’in öncesinde verdiği kararda saklıdır.

 -- Bundan sonrası spoiler—

*Film tam anlamıyla bir peri masalı havasında. Sam Claflin ve Emilia Clarke’ın uyumu da bu peri masalını süsleyen cool ve naif tınılı bir melodi gibi. Birkaç tık yükseltiyor peri tozu etkisini masala dair.

*Will yakışıklı ve hayatı doruklarda yaşayan bir insanken geldiği hali kabullenemiyor (sadece baş parmağını kullanan bir insanın intihar denemesine kalkışması bile gerçek bir mücadele örneği umutsuzluğuna dair). Sahiplenemediği bir yaşam biçiminde ne kadar bulunabilir ki insan?

*Ötenazi isteği, Lou’nun onu vazgeçirme çabası ve bunu kabullenişi çok dozunda yansıtılmış. Zaten bir insanı gerçekten seviyorsanız onu salmanız lazım, aslan kafeste ne kadar mutlu yaşayabilir ki? Will ile empati yapmak çok zor olsa da kararını haklı bulan taraftayım ben.

*Filmi 3 kelime ile özetleme zorunluluğum olsa bunlar sıcak, pozitif ve duygusal olurdu. Umut aşılayıcı naif bir duygusallık.

*Lou klasik “güzel,tatlı ama sevgili seçiminde mal kız” tanımına uymakta ve içini doldurmakta. Bu kadar bencil, sevimsiz bir o.çocuğunu nereden buldun güzel yüzlüm

*Kızımızın prensini kararından vazgeçirmek için yaptığı planlar ve o sahnelerin aktığı anlar filmi romantik bir motivasyon filmine çeviriyor.

*Arı Maya çorabı bir insana daha ne kadar yakışabilirdi, yanağından makas alırken eliniz uyuşur o denli sempatik oldu bal suratlı kızımız 😊

*Sonu iyi ki böyle bitmiş diyorum. Eğer kararından vazgeçirseydi bu denli etkileyici olamazdı. Güzel ve duygusal bir veda ama dozunda ve duygu sömürüsünden uzakta. Eğer bu film bir Türk filmi olsaydı sonunda salonun yarısı salya sümük içinde kalır ve pandemide yeni bir dalganın sebebi olurdu.

   Seyrettikten sonra aşk için ne kadar ileri gidebilir, nasıl fedakarlıklar yapabilir insan diyerek derin düşüncelere dalabilirsiniz. Vazgeçmek pes etmek midir? Yoksa kabullenmek ve güzel bir final herkesin hakkı mıdır? Birini çok sevmek ve onun için nice fedakarlıklar yapmak her şeye yeter mi? Aşkta bencilliğin konumu nerededir? Bunlar benim kendime sorduğum sorular.

  Ölen bir daha ölemez, güçlenerek ayağa kalkar ama yaşamak da nefes almak ve kalbinin kan pompalamasından daha fazlası. Önce ve sonra arasında kaybolduğumuzda tutunacak bir şey bulmalıyız ya da kendi mucizemizi beklemeliyiz. Herkes o kadar şanslı olmasa da.

  İyi seyirler.

Yorumlar