2016 yapımı bu mükemmel (tam tabir ile roket) filmi daha önce duymuş
olmama rağmen hep ötelemek gibi bir hata yapmışım. Bir dilek üzerine izledim ve
dedim ki; “Neden daha önce izlemedin Bora?”. Tabi bardağın yarısı dolu olmalı
bu zor hayatta ve geç de olsa yollarımız kesişti sonunda.
Filmin yönetmeni olan John Madden Oscar ödüllü Shakespeare in Love filminin de yönetmeni(birkaç iyi filmi daha var). Filmin başrolünde ise Jessica Chastain ve cool imajı var.
Konusuna gelecek olursa filmin; Elizabeth Sloane vergi lobiciliği yapan
ve bu uğurda geceleri uyumayan bir gündüz vampiri. Hırsın ete kemiğe bürünmüş
hali olan kahramanımızın içindeki ateş saçlarının rengine dek bulaşmış, bir tık
ruj seçimini de etkilemiş olabilir. Uyumamak adına karaciğerini ve böbreğini
tüketen ilaçlar ile yoldaş olan, kazanmak için sınırları zorlayan bir karakter.
Lobicilik camiasında saldığı nam sebepli silah lobisinin de dikkatini çeker. Tam o günlerde silah satışlarında kapsamlı bir araştırma şartı getirecek olan Heaton- Harris yasa tasarısıyla ilgili yanlarında Sloane gibi bir lobiciye muhtaçlardır. Ancak kızıl şövalyemiz vicdanen kendini rahatsız hissedip önce teklifi sunan amcayı rencide ediyor. Sonrasında da on yıldır çalıştığı firmayı salıp Brady Campaign’e geçiyor. Bu firma da silah lobisinin mevcut yasa tasarısında rakibi olduğunda bundan sonra işler karışacak ve cadı avı misali mahkemelerde kozlar paylaşılacaktır.
------------- Bundan sonrası spoiler ile karışık-------------
*Süresine rağmen insanı sıkmayan bir
temposu var filmin. Flashback dolu senaryosu ile gerilimi her an daha da artıp
merak duygumuzu kaşıyor.
*Sloane gerçek bir anti-hero. Kazanmak
için bir insanın sakladığı sırrı canlı yayında açıklayacak kadar pervasız,
hapiste gıkı çıkmadan yatacak kadar da yiğit. Açık gri bir karakter Sloane. Ama
yer yer de simsiyah bir ateş.
*Karakterimizin silahlarla ilgili kötü
bir anısı olup olmadığı asla açıklanmıyor. Yönetmen bu soruyu bizim zihnimizden
alıp birkaç kere farklı karakterler vasıtası ile kızıl çılgınımıza soruyor.
Ailesi, kim olduğu, nereli olduğu vs vs hepsi bir gizem olarak kalıyor. Bu
gizem filmin sonunda da var. Hapisten çıkarken film birden bitiyor. Birileri
karşıladı mı ne oldu ne bitti belirsiz.
*Peder-rahibe fıkrası da olaylara
dogmatik bakmamamız gerektiğini bize hatırlatan değişik bir an olarak zihne
kazılıyor.
*Sondaki twist tam anlamıyla oooo
nidalaının salonda yükseldiği bir an misali gibi. Tabi o robotik böcek
sahnelerinden sonra bir şeyler tahmin etsem de çok vurucu oldu. Sicilya mafyası
usülü zarf ile laf sokarak istifa eden içerdeki köstebek ve akabinde bu sahne
mest etti. Filme 8 verdiysem finaline 9,5 veriyorum.
*Lobicilik de satranç gibi. Rakibin bir sonraki değil 3-4 hamlesini öngörenin kazandığı bir oyun. 134 dakikalık bir satranç maçı olarak da özetleyebiliriz filmi.
*Sloane çok aşırı güçlü ama bir o kadar da yaralı bir karakter. İçindeki boşluk o kadar büyük ki bunu dolduramıyor. Duygusal yakınlık kurmamak için zorlandığı kişi kendinden kaçtığı anlarda yanında olan bir escort. Çünkü çocuk onu dinliyor, dinlemek istiyor, merak ediyor. Sloane haykırmak istiyor ama konuşamıyor şarkıdaki gibi. Herkesten kaçsan kendinden kaçamazsın ateş saçlı çocuk, kabul et o boşluk öyle dolmuyor. Ruhunun ağırlığı tonlarca demire dönüşmüş, tuz buz olmuş parçaları. Kazanma arzun ve hırsın bir yere dek.
Sonuç olarak bu filmi telefonu salıp sakin kafayla güzelce izlemek gerek. Birden fazla izlediğinizde de ayrı keyif alabileceğiniz bir yapım.
Vicdanın galip geldiği her an için…
Miss Sloane..
Yorumlar
Yorum Gönder