youngling H.
About Time’ı zevkine
güvendiğim bir arkadaşımın tavsiyesi sonucu izledim. Hiç tarzım olmayan bir tür
olsa da beğenerek izledim. Fantastik ve aşk soslu aile filmi diye nitelendirebiliriz
bu filmi.
“21 yaşına basan Tim, ailesindeki tüm erkeklerin sahip
olduğu gizli bir yeteneğinin olduğunu öğrenir. Lake ailesinin tüm erkekleri
zamanda seyahat etme yeteneğine sahiptir ve Tim de artık bunu
kullanabilecektir. “özetlenmiş film IMDB sinopsisinde. Tim bu yeteneğini
çapsızlıklar dolu kişisel aşk tarihini düzeltmek için harcıyor. Sonunda da
hayatının aşkı Mary’yi buluyor ve olaylar gelişiyor.
**Bundan sonrası spoiler**
* Film bu kadar tatlı olmasa bilimkurgu anlamında eleştirilecek
çok noktası var. Geçmişe döndüğünde geçmişteki sana ne oluyor, ortadan mı
kayboluyor, kimse fark etmiyor mu gibi sorular aklı kurcalasa da çok
takılmıyoruz filmi izlerken. Misal; geçmişe dönünce o yılları tekrar tekrar mı
yaşıyorsun, yoksa bir dokunup günümüze geri mi dönülüyor? Film burada birkaç
kere çelişkiye düşüyor.
*Rachel McAdams’ın can verdiği Mary karakteri filmdeki zaman
yolculuğundan daha fantastik, bu kadar tatlı bu kadar monnik bir karakter için ben
de aynılarını yapardım, her günü 8 kere yaşardım ve tahmini 400 yıllık bir aşk
döngüsü yaşamış olurdum.
*Baba oğul ilişkilerinde sevgisini yansıtamamak genel bir
sorundur. Burada da bu aşktan daha güzel tanımlanıyor. Cool babamızın tüm
hatalarına rağmen oğlunu değiştirmemek (eğer çocuğunuz olmadan önceki bir
zamana dönerseniz doğacak çocuk değişiyor, spermlerin milyonda birlik olasılığı
yüzünden) için geleceğini değiştirmekten vazgeçmesi, ona zarar vermemek için
ondan önceki geçmişe salması ve son zamanlarını onunla geçmişte sahilde
geçirmesi mükemmel olmuş. Babalığın tanımı bu bence.
* ”Hiçbir zaman yolculuğu birinin sizi sevmesini sağlayamaz.”
Tarzı bir cümle kuruyor Tim’in babası ve filmde en katıldığım önerme. Bin kere
dönsek geçmişe bin kere aynı hataları yaparız belki sonunda, ama bin kere
dönsek o güne bin kere de aynı kişiye aşık oluruz ya da aşık ederiz kendimize.
Bir şey olacaksa olur olmayacaksa da beyhude her şey bana kalırsa.
*Babanın ölmeden önceki son öğüdü ders niteliğinde. Aynı
günü önce normal yaşayıp ertesi gün tekrar yaşasak eminim ki zevkine daha çok
varabiliriz hayatın. Çünkü geçtiğimiz yolların, yediğimiz yemeklerin ve diğer
ayrıntıların verebileceği mutluluğu emen stres dolu bir hayatın içindeyiz
hepimiz. Mümkün olabildiğince anın tadını bilmemiz ve çıkarmamız lazım 😊
Önce bu iç ılıtan
güzel filmi izleyin ve sonunda da OST’sini dinleyin. Sonra da klasik bir
düşünce olarak “Ben olsam hangi zaman dilimine giderdim hayatımın?” geçirin
aklınızdan, ben birkaç saat geçirdim çünkü.
Yorumlar
Yorum Gönder